Şura suresi 42/ 30. Ayet: “ Başınıza gelen her musibet; kendi yapıp, ettikleriniz yüzündendir. Kaldı ki, Allah cc. Birçoğunu bağışlar.”

                Zümer suresi 39/9. Ayet: “ … De ki; bilenlerle, bilmeyenler bir olur mu?”

                Ta ha suresi 20/114. Ayet: “ … Rabbim, ilmimi artır.”

Nahl suresi 16/43. Ayet: “ … O halde siz bilmiyorsanız, aranızda bilenlere sorun.”

Peygamberimiz sas. Buyuruyor: “ İlim öğrenmek, her Müslümana ( erkek ve kadın) farzdır.”

Bir sahabe anlatıyor. İbn Hanbel, V, 447-448: “ Ben Resûlullah ’tan daha güzel eğitim veren, bir öğretmen görmedim. Beni ne azarlardı. Ne dövdü. Ne de hakaret etti.”

( Peygamberimiz mescitte ve Suffe Okulunda sahabeye İslam ve hayat – yaşam ile ilgili dersler verirdi. Bu öğretime- eğitime diğer bilge kişilerde katılıp, öğretmenlik yapardı)

                Mümin ve Müslümanlar ne zaman ki, ilim bilim bilgi teknik teknoloji, ilerleme, gelişme, icat etme, kalkınma, yeni buluşlar yapma, inovasyon, yenilenme, değişme gibi yükselmeyi gerçekleştiren değerleri yeterince yapmadı; kaybetmeye başladı!

Ne zaman ki, ırk, etnik kimlik, mezhep, cemaat, tarikat, siyasi parti, çıkar kavgasına düşmeye başladılar! O zaman kendilerine düşmanlık edenlerin; silahlarıyla mahvolmaya, yok olmaya, esir- tutsak olmaya, ezilmeye, itilip kakılmaya, katliama uğramaya, soykırıma tutulmaya başlandı!

Başkalarının düşmanlıkları az geliyormuş gibi, kendi kendilerine düşmanlık etmeye, ettirilmeye başladılar. Düşmanları, Müslümanları bir obje, kukla, araç- gereç, malzeme, piyon, mal gibi kullanmaya başladı. Ümmetin, milletimizin tüm hak değerlerini yozlaştırdılar, bozdular. Birbirine düşürdüler. Böldüler, parçaladılar. Güçlerini birbirine kullandırmaya başladılar. Bir Osmanlı Devletini 63 parçaya, ülkeye ayırdılar. Hala ayırmaya, bölmeye, parçalamaya, güçlerini daha da azaltmaya devam ediyorlar!

 Bugün 57 Müslüman- İslam ülkesi vardır. 85 tane İslam toplumu vardır. Ama 7 milyon Yahudi nüfusu olan İsrail, Gazze’de Müslümanları, sivilleri bombalıyor! Sadece 20 günde 12 bin hava saldırısı yaptı. 18 bin ton bomba attı. Karadan, denizden tüm Gazze’yi bombalıyor. Kara gücü ile de 20. Günden sonra Gazze’ye karadan girdi. İsrail Başkanı Netanyahu dün diyor ki; “ bizi kimse durduramaz. Ateşkes yapmayız. Tek Filistinli kalmayıncaya kadar savaşa, öldürmeye devam edeceğiz!”

İsrail, kentteki, hastane, okul, ambulans, pazar yeri, kilise, camii, her canlı- cansız varlıkları en acımasız şekilde vuruyor. Buna batıl Batı sapkın sapık dünyası sessiz kalmayı bırakın, her türlü desteği veriyor. Bu adi lanetli yaratıkları, kavimleri kınıyor, eleştiriyor, lanetliyor ve dünyaya duyuruyorum.

Ümmetin acınacak, ağlanacak dağınık, berbat, perişan, fecaat hali var. Buna ümmet bile denmez ama biz tanımlamak için bu sözcükleri kullanıyoruz.  Böyle İslam olma, mümin olma, Müslüman olma olmaz.

Günümüzde de birey, toplum ve insanlık olarak çok ağır bir sınavdan geçiyoruz. Hak, hukuk,  adalet, hakkaniyet, güzel ahlak, edep, hayâ, değer yargıları, vicdan, insaf ve merhamet gibi insanı insan yapan değerler; işgalci zalimler ve destekçileri tarafından ayaklar altına alınmaktadır. Filistinli kardeşlerimiz ve diğer Müslümanlar, mazlumlar, mağdurlar yaklaşık bir asırdır- yüzyıldır kendi vatanlarında; baskı, esaret ve zulüm altında yaşamaya mahkûm edilmiştir. Bugün de Gazze’de kadın, çocuk, yaşlı demeden, dünyanın gözü önünde büyük bir soykırım gerçekleştirilmektedir. Sapkın olan Hıristiyanlar, Yahudiler, putperestler çoğunlukla katliama destek vermektedir. Ateşkesi çoğu ülke istememektedir. Her türlü katliam ve soykırım desteği vermektedirler. Bu zalim katil katliamlarda Amerika ve Avrupa ülkeleri başı çekmektedir.

Eşi benzeri görülmemiş bu soykırımı gerçekleştiren, gözü dönmüş caniler, katiller, katliamcılar, soykırımcılar; cesaretlerini ümmet-i Muhammed’in suskunluğundan ve dağınıklığından almaktadır. Oysa yüce dinimiz İslam, bizleri vahdete- birliğe- beraberliği çağırmaktadır. Birlik olmaya, birlikte hareket etmeye davet etmektedir. Sadece dualarımızı değil; bilgimizi, gücümüzü, maddi ve manevi imkânlarımızı birleştirmemizi istemektedir.

Müslüman halkı olan ülkelerde, şehit olan Filistinliler için dua edilip, gıyabında cenaze namazı kılınmaktadır. Filistinliler bu duruma çok kızmaktadır. Biz şehit oluyoruz. Ölü değil, diriyiz. Bize cenaze namazı kılacağınıza, destek olun, diyorlar.

İstiklal Şairimiz bu hususu ne de güzel ifade etmektedir:

“Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez,

Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.”

Yaşanan bu korkunç dehşet veren vahşet, sadece Müslümanların değil, bütün insanlığın ortak sorunudur. Dünyanın gözü önünde gerçekleştirilen cinayetlere seyirci kalmak hatta destek olmak, bütün insanlığın ayıbıdır. Zira kendilerini diğer insanlardan üstün tutan, yeryüzünü özel mülkleri gören zalimler, sadece Müslümanların değil, bütün insanlığın geleceğine kastetmektedir. Ülkemiz, dinimiz, dilimiz, ırkımız ne olursa olsun, böyle bir katliama karşı çıkmak insan olmanın gereğidir.

Günümüz Müslümanlarının ve din adamları- görevlilerin, cemaat ve tarikat önderlerinin gerçek anlamda dosdoğru İslam dininden pek haberleri yok! İman gücünü anlatırlar. İman bir hak inanma gücüdür. Ama bu imanın; bilgiyle, bilinçle, samimiyetle olması gerekir. Sadece iman tek başına bir güç, kuvvet değildir. İman ve İslam dininin, bilimin, tekniğin, teknolojinin verdiği gücüde iman ile birlikte kullanılmalıdır. İman gelişmeyi, kalkınmayı, büyümeyi, ilerlemeyi, güçlü kuvvetli olmayı gerektirir. İman ve İslam, bilimi ilmi bilgiyi gerektirir.

Âlemlerin Rabbi Yüce Allah cc. Kur’ân ’da 792 ayete varan bir geniş anlatımla; okumayı, öğrenmeyi, bilmeyi, bilgiyle yaşamayı ve türevlerini emrediyor, öğütlüyor. Bu pek anlatılmaz.

Cemaat ve tarikat liderlerini, önderlerini dinliyorum. En çok söyledikleri şunlardır: çocuklarınızı okullara göndermeyin. Orada sapık sapkın öğretmenler, bilgiler vardır. Bizim kurslarımıza gönderin. İstanbul’da tek bir kişi dahi bizim kursumuza gelmezse, bu iş tamamlanmamış olur!

Sadece bizim efendibabamıza rabıta edin. Başka hiç birine rabıta etmeyin. Bugün her hoca, Müslüman farklı cemaat liderlerine, tarikat liderlerine rabıta etmektedir. Bunun içinde Müslümanlar bölünmüş, parçalanmıştır.

Cemaat, tarikat kurslarına gidenler; bilim, teknik, teknoloji, tıp, pedagoji, mimar, mühendis, bilim insanı olur mu? – olmaz, olmamaktadır! Müslüman hem İslam dini ilimlerini hem de pozitif ilimleri, tekniği, teknolojiyi, keşifleri, icatları yapmalıyız. Allah cc. Bizden bunu istiyor.

Milletimizin önderi, okumuşu, bileni olanların çok büyük çoğunluğu; çocukları, insanları bilime, tekniğe, teknolojiye yönlendirmemektedir. Tarikat ve cemaatler; sadece bizim kurslarımıza gelin. Çarşaf, şalvar, cüppe, sarık takın. Başka türlü tesettür, tesettürden sayılmaz, diyorlar. Hatta imam- hatip okullarına bile çocuklarınızı vermeyin, diyorlar. Sadece bizim efendibabamıza rabıta edin, diyorlar. Yanı sadece kendilerine bağlamaya; maddi, manevi sömürmeye, kullanmaya çalışıyorlar. Bunu hedeflemişler.

Oysa Allah cc. Kur’an’da 33 ayette; Allah’a ve peygamberine sas. Uyun, itaat edin, biat edin, buyuruyor.

Biat sözcüğünün anlamı: “ Peygamberimize sas. Bağlılık sözü verme, bağlılık yemini etme, yönetimini, egemenliğini tanıma gibi anlamlara gelmektedir.”

Sormak gerekir. Rabıta etmek gerekiyorsa, peygamberimizle sas. İle rabıta etsek, olmaz mı? Sadece kendi kılık- kıyafetleri mi tesettürdür?

Peygamberimiz döneminde çarşaf giyme yoktu. Kadınlar savaşta bile etkindi. Ok kullananları, savaşanları vardı.

Müslümanların erkeği olsun, kadını olsun; mutlaka tesettürlü- örtülü olacak. Tesettür – örtünme farzdır. Ama havada, karada, denizde, uzayda etkin olacak. Bilge, bilgin, maharetli, becerikli, öğrenimli, eğitimli olmalıdır. Öyle çarşaf giyeceksin. Burnun görünmeyecek. Bir göz ile yetiniyorsan, iki gözün görünmeyecek. Evde kalacaksın. Çalışmayacaksın. Böyle diyenler, ülkemizde kız çocuklarını okutmadılar.

 Ben ilkokula 1963 yılında Rize- köprülü Köyü İlkokulunda başladım. Kocatepe Köyü, Güneşli Köyü, Güneştepe Köyü, Köprülü Köyü ve bu köylere bağlı mahallerin çocukları, aynı okula gelirdi. Sınıfımız kalabalıktı. Ama sadece 4 kız öğrenci vardı. Diğer kızlar okula gönderilmiyordu.

Sadece Rize’de böyle değildi. Kocaeli İlinin köyleri de aynı şekildeydi. Değişim, kızların bu illerde okula gitmesi, 1970 yılı başlarında başladı.

01 Mart 1979 yılında Batman İli, Kozluk İlçesinin, Kulludere Köyü İlkokulunda göreve başladık. Okula hiçbir kız öğrenci göndermediler. Üç öğretmendik. Ama hiç kız öğrenci okula kaydedemedik. İlkokul çağındaki kızları evlendiriyorlardı. Devlet etkin değildi. Başıboşluk vardı. Halk da cahil cühela, öngörüsüz, bilgisiz, ileri düşünceden, öngörüden yoksundu. Doğu illerimizde birden fazla eş alınırdı. Yapabildiği kadar çocuk yapılırdı. Hiç korunma yoktu. Fakirlik rezillikti. Sadece toprak bir göz odada kalınırdı. Hala çok değişen bir durum olmadı. Çünkü çok çocuk olması; bakım, eğitim, öğretimi engellemektedir.

Bu gidişle pek medeni, anlayışlı, olgun insan olacağa benzemiyoruz. Zira ülkemize milyonlarca hiç eğitim görmemiş mülteci- sığınmacı gelmektedir. Ülkemiz insanı ekonomik olarak perişan oldu. Güvenlik bozuldu. Terör, mafya, çete, suç işleme olayları çok arttı.

Benim insanlara önerim şudur: “ Bakabileceğiniz, yetiştirebileceğiniz, en güzel şekilde öğrenim gördürüp, eğiteceğiniz kadar çocuk sahibi olun. Çocuklarını sefil, sefalet içinde bırakıp, rezil rüsva etmeyin. Onu dünyaya geldiğine pişman etmeyin. Dünyanın nüfusu 8 milyar geçti. Son 15 yıl içinde 800 milyon olan aç insan sayısı 2,5 milyara ulaştı. Sadece insanlar değil, yaban hayvanları da beslenemiyor. Artık dünyayı insanlar aşırı ölçütlerde kirletti. Nimet, bereket azaldı. İklimler değişince, yaşamak, hayatta kalmak çok zor oldu. Hak hukuk dürüstlük adalet kavramlarının olmadığı bu dünyada geçim çok daha zor oluyor. Herkes aklını başına almalı.”

Çocuklarımızı en iyi, kaliteli, verimli, bilim ve teknoloji öğreten yüksekokullar da okutmalıyız. Okulu bitirdiğinde, mezun olduğunda, yapmayacağı görevi, mesleği okutmamalıyız. Bugün milyonlarca öğrenci, mesleğinde görev yapmıyor. Okuduğundan yarar- fayda görmüyor. Bu böyle olmamalı.

Ben 1976 yılında Rize Lisesi 6 fen E sınıfından mezun oldum. O yıl 650 bin öğrenci liselerden mezun olmuştu. Ama 2- 3-4-5 yıllık yüksekokul, fakültelere ancak 32 bin öğrenci alınmıştı. Yanı her mezun olan 20 öğrenciden bir kişi yüksekokul okuma şansına sahip olmuştu.

2023 yılında ise liseden mezun olanların %95’e yakını yüksekokullara okuma şansına sahiptir. Ama mezun olduğunda, edindiği mesleği beğenmemektedir. Başka işlerde çalışmaktadır. Bu da böyle olmamalı. Sevmiyorsan, o bölümde okumamalı. Sevmediğin mesleği de yapmamalı. Zira sevmediği meslekte başarılı olunmaz.

İnsanlar dini, imanı, bilimi, tekniği, teknolojiyi öğrenmeye özendirilmeli, sevdirilmeli, yönlendirilmeli. Bu çok anlatılmalı. Bugün Müslümanların eksikliği bunlardır.

Zulüm nerede işlenirse işlensin, zalime dur demek, insan olarak hepimizin görevidir. Çünkü zulme rıza göstermek de zulümdür.

Yüce Allah cc. Ayet-i kerimede şöyle buyurmaktadır:

“İçinizden sadece zulmedenlere dokunmakla kalmayacak olan bir musibetten sakının ve bilin ki Allah’ın cezası çok şiddetlidir.”

 Hadis-i şerifte ise Sevgili Peygamberimiz (sas) şöyle buyurmaktadır:

“İnsanlar zalimin zulmünü görür de, ona engel olmazsa, Allah’ın onları genel bir azaba uğratması kaçınılmazdır.”

Bu ayet ve hadisten anlamaktayız ki; masum canlara kıyan katillerin zulmüne karşı durmazsak, ateş tüm dünyayı saracak, kimse güvende olmayacaktır. Çocukların bombalar altındaki çığlıklarını duymazsak, herkesin canı yanacaktır. Unutmayalım ki, herkesin, her zaman kötülüğe engel olmak için yapabileceği bir şeyler mutlaka vardır. Zulme engel, mazluma umut olmak için caydırıcı rol üstlenelim; elimizle, dilimizle ve kalbimizle ne gerekiyorsa yapalım.

Nitekim Peygamber Efendimiz (sas) bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır:

“Kim bir kötülük ve haksızlık görürse onu eliyle düzeltsin; eğer buna gücü yetmiyorsa, diliyle düzeltsin; buna da gücü yetmezse kalbiyle buğzetsin...”

Görev ödev yükümlülük ve sorumluluklarımızı yerine getirelim. Hz. İbrahim’in ateşini söndürmeye giden karınca misali hakkın yanında, bâtılın, küfrün, zulmün, zalimin karşısında yer almaya devam edelim. Bizler inanıyoruz ki, bu zor günler elbet sona erecektir. Zalimlerin zulmü mutlaka bitecek, mazlumların yüzü gülecek, zafer inanan güçlü Müslümanların olacaktır. Mazlumların umudu olan aziz milletimiz, ümmet bilinciyle dünyamızı yeniden barış yurdu haline getirecektir.

Peygamberimiz sas. Buyuruyor ki: “Rabbimiz! Bize sabır ve dayanma gücü ver. Ayaklarımızı senin yolunda sabit kıl. Kâfirlere karşı bize yardım eyle.”