Son zamanlarda her sabah bir başka komşunun kapısında vedalaşma oluyor.

Gençlerimizi, hayallerimizi, enerjimizi büyük şehirlere yolcu ediyoruz. Gidişler sessiz ama etkisi derin… Arkalarından sadece gözyaşı değil, eksilen umutlar da bırakıyorlar.

Oturup kendi kendimize sormamız gerek: Biz neyin peşindeyiz? Daha doğrusu, neyi geride bırakıyoruz?

“İş yok” diyoruz. “Gelecek burada yazılmıyor.” Peki biz gidersek, burada kalan kim olacak? Bu çayları kim toplayacak? Bu tarlalara kim el sürecek? Bu dağların rüzgarını, bu derelerin şarkısını kim duyacak?

İçimizde buruk bir sessizlikle bakıyoruz ardından gidenlerin. Bir yanımız “git, yolun açık olsun” diyor. Diğer yanımız, “ya burada kalan biz ne olacağız” diye fısıldıyor. Çünkü biz biliyoruz ki her gidenle birlikte memleket biraz daha yalnızlaşıyor. Her gidişle birlikte köyler sessizleşiyor, ocaklar sönüyor, toprak sahipsiz kalıyor.

Evet, kolay değil burada kalmak.

İş sınırlı, kazanç düşük, imkanlar dar. Ama biz bu toprağın çocuklarıyız. Bu dağlarda yürümeyi öğrendik, bu toprağın kokusuyla uyuduk. Geceleri yıldızlara bakarak hayal kurduk. Büyük şehirlerin ışığı büyüleyici olabilir, ama orada bizden bir şey eksik kalıyor. Samimiyet eksik, tanıdık yüz eksik, iç huzuru eksik.

Peki hiç düşündük mü? Belki de biz gitmeden de bir şeyleri değiştirebiliriz.

Burada kalıp üretmeyi, buradan dünyaya açılmayı deneyebiliriz. Artık bilgiye ulaşmak zor değil. İnternet elimizin altında, teknoloji cebimizde. Asıl mesele, bu kaynakları değerlendirecek cesareti ve inancı bulmak. Bizde o yürek var, yeter ki birbirimize güvenelim.

Köyde kalmak sadece bir tercih değil, aynı zamanda bir sorumluluktur. Burada kalmak, geçmişe sahip çıkmak, geleceği burada kurmaya niyet etmektir. Toprağın dilinden anlayan biziz. Emeğin kıymetini bilen biziz. Buradan biz gidersek, burayı kim yaşatacak?

Elbette herkesin yolu kendine özgü. Gidecek olan da, kalacak olan da kendi kararını verir. Ama şunu unutmayalım:

Bir gün yorgun düşüp geri dönersek, bu topraklar sessizce bizi karşılayacak:

“Hoş geldiniz. Biz hep buradaydık, sizi bekliyorduk.”