“Uzansam tutacağum Kaçkarun bulutunu...”Gökyüzüne buluttan bir çizgi çektik. Gönlüm hep o çizginin üzerinde kalmak istiyor.

Nem, rutubet, ter, motor sesi, klakson sesi...
Daha doğrusu, şehir sizin olsun demek geliyor içimden.

Haziran sonuna geldik.
İşyeri, ofis, dükkân…
Her biri artık fazlasıyla sıkıcı.
Çakma serinlik sunan klimalar bile serinletmiyor insanı.
Artık şehir boğuyor, nefes almak zor.
Bir çizgi çekmek lazım;
kargaşayla yaşamak istediğim yer arasına,
hem de buluttan bir çizgi.

Burası Karadeniz…
İnsanı farklı kılan bu coğrafya.
Buluttan çizgi çizdirir insana,
kargaşayla mükemmel doğa arasında.
Artık şehir sıkıyorsa boğazını,
nefesin daralıyorsa,
gel.
Ama Mevlâna’nın dediği gibi değil:
“Doğayı seviyorsan gel!”

Ve yolculuk başlasın...

Günün sıcağını yaşamamak için erken ayrıldık şehir merkezinden.
Bugüne sıcak başlamak istemiyorum.
Bugün; nemle, terle, teknoloji gürültüsüyle boğuşmak istemiyorum.

Çadırım, kamp malzemem, bol çayım, azık torbam hazır.
Araca yüklendik.
Bir grup arkadaş, ver elini Kaçkarlar!
Kısıtlı da olsa, bir hafta sonu bile olsa,
o çizginin üzerine çıkıyoruz!

Rota: İkizdere - Çimil Vadisi - Tiron Deresi - Yedi Çükür - Kevut - Ehzer Yaylaları...
Üç saatlik yolculuğun ardından,
Arnic yaylasının sırtlarında, hâkim bir tepedeyiz.
Zor olmadı yolculuk…
Zaten çocuklar gibiyiz, şeniz!
Çünkü artık o çizginin üzerindeyiz.

Bu güzellik ve nefes alabilmenin verdiği mutluluk
tüm zorlukları tolere ediyor.
Dedim ya, çocuklar gibi şendik artık.

Vakit öğleni geçmişti,
ama kimin umurunda?
Saat yok, telefon yok, gazete yok.
Gün karardı: “yat vakti”
Gün ağardı: “koğuş kalk!”

Kısa bir çevre gezisinin ardından,
kamp kuracağımız yeri belirledik.
Rakım 2800 metre.
Deneyim gerektirir bu irtifa:
rüzgârı, seli, olasılıkları hesaba katarak çadırlarımızı kurduk.
Ve artık bulutla çizilmiş o çizginin üzerindeydik...

Bundan sonrası mı?
Yazıya dökmeye kalksam yaşanmışlığa haksızlık etmiş olurum.
Çünkü kelimeler kifayetsiz kalacak, biliyorum.
O yüzden diyorum ki:

“Bundan sonrası yazılmaz, yaşanır.”

Ve hava kararır.
Çadırındasın.
Akşam yemeği yenmiş.
Sırtında uyku tulumu,
elinde sıcak çay dolu kupa...

Demir Dağı’ndan ay doğar,
kocaman…
Öylesine yakınsın ki ona,
sanki seni sarıp sarmalıyor.
Gizemli bir manzara...

Ne tulumun ne de çayın ısıtır seni artık.
Çünkü temmuz gecesi Kaçkar'da başka bir şeydir.
Ama kimin umurunda?
O çizginin altındaki eziyet dolu hayattan çok uzaktasın.

Haydi Karadeniz'e!
Haydi Rize’ye!
Haydi Kaçkarlar’a!
Uzatalım ellerimizi, tutalım bulutları...

Haydeeee