2025 yaş çay sezonu, son yılların en çok tartışılan sezonu olarak tarihe geçti.

Ulusal basına yansıyan haberlere göre, Türkiye genelinde yaş çay rekoltesinde yaklaşık %20’lik, yani 300 bin ton civarında bir düşüş yaşandığı açıklandı. Bu açıklama, ticaret borsası başkanı Sn. Mehmet Erdoğan beyin beyanıyla kamuoyuna sunuldu.
Ancak bu iddia, üretici kesiminde pek de inandırıcı bulunmadı.

Çünkü sahadaki tablo, açıklamalardan çok farklıydı.
Aynı bahçelerde, aynı makinelerle, aynı iklim koşullarında yapılan hasatta üretici gözle görülür bir verim kaybı yaşamadı. Üstelik, Rize’den Artvin’e, sahıl kesiminden yüksek rakımlara kadar yaptığımız görüşmelerde üreticilerin büyük çoğunluğu, zirai don olayının sadece ilk sürgünde sınırlı etki yaptığını, sonraki hasatlarda ise kaybın fazlasıyla telafi edildiğini ifade etti.

Destekleme Primi uygulamasından vazgeçilmesi: Kayıt Dışı Alımın Kapısını araladı.
Rekolte tartışmasının temelinde aslında çok daha kritik bir gelişme yatıyor:
Bu yıl, yaş çay destekleme primi uygulamasından vazgeçilerek bu destek, çayın taban fiyatına eklendi. Yani açıklanan fiyat, 23 TL + 2,45 TL destekleme yerine doğrudan 25,45 TL olarak duyuruldu.
Bu sistemle Özel sektör a satılan yaş çay bedelinin % 95 açıklanan fiyattan alımı gerçekleşmediği gibi bunun ortalama 5 TL daha altına gerçekleştı ve üretici büyük maddı kayıplarla karşı karşıya kaldı.

Oysa önceki sistemde destekleme primi, üreticinin gelirini artırdığı gibi, devletin alımı kayıt altına almasını sağlayan oto-kontrol mekanizması işlevi görüyordu.
Destekleme primi, üreticiye sadece gelir değil, aynı zamanda şubat-mart aylarında gübre alımında “can suyu” niteliğinde bir katkı sağlıyordu. Bu uygulamadan vazgeçilmesi, üretici nezdinde büyük bir hayal kırıklığı yarattı.

Gerçek Kayıp Üretici de ve devletin vergi gelirinde oldu, Kayıt Dışılığın Gölgesinde

Bugün “rekolte düşüklüğü” denilen şeyin, aslında kayıt dışı yaş çay alımlarından kaynaklandığı görülüyor.
Destekleme priminin kaldırılmasıyla birlikte, özel sektörün bir kısmı yaş çay alımlarını kayıt dışı işleyerek üretim miktarını düşük göstermiştir. Bu da, kâğıt üzerinde %20 düşüş gibi görünen tabloyu oluşturmuştur.

Oysa Çaykur’un 2025 sezonunda aldığı yaş çay miktarı, 2024 yılıyla neredeyse birebir aynı seviyededir — yaklaşık 800 bin ton. Hatta bazı dönemlerden daha fazla alım yapılmıştır.
Rekolte düşük olsaydı, ortalama 700 bin ton diğer yıllarda üretim kapasitesi olan özel sektörün 400 bin ton alım için çay almak için üreticiye sürekli SMS göndermesi veya fabrika kapılarında yığılma yaşanması mümkün olur muydu?
Tam tersine, sezon boyunca birçok fabrika “yoğunluk nedeniyle 2-3 gün alım yapılmayacak” duyurusu yapmak zorunda kaldı.
Bu tablo, verim düşüklüğü değil, aksine yüksek üretim ve yüksek talebin göstergesidir.

Makine Hasadı, Aile Tarımını Güçlendirdi

Bir diğer haksız suçlama da çay motorlarına yöneltiliyor.
Oysa motorlu hasat, çay tarımını yeniden aile işletmeciliğine döndürdü.
2019-2023 yılları arasında, çay bahçelerinde çayı dahi tanımayan Afrika'nın içlerinden uzak doğudan gelen yabancı işçiler çalışırken; bugün üretici kendi bahçesine sahip çıktı. Bilimcli ve tecrübeli hasat ile bu durum, hem verimi hem de kaliteyi artırdı.
( Makineli hasat belliki bir zaman sonra daha da kaliteli hasada üreticileri yönlendireçektir).
Dolayısıyla makine hasadını “verim düşüklüğünün sebebi” olarak göstermek, sahadaki gerçeklerle bağdaşmıyor.

Gerçek Kaybı Kim Yaşadı?
Özetle, ortada rekolte düşüklüğü yoktur.
Ama iki ciddi kayıp vardır:
1. Devletin vergi kaybı – Kayıt dışı alımlar nedeniyle gelir denetimi zayıflamıştır.
2. Üreticinin gelir kaybı – Destekleme priminin kaldırılmasıyla üretici, kilogram başına 2,45 TL gelirden mahrum kalmıştır.

Bir Çağrı olsun:
Gelin 2026’da Sistemi Eskiye Döndürelim.
Sayın Hazine ve Maliye Bakanımız Mehmet Şimşek’e çağrımdır:

2009 yollarından beri uygulanan destekleme primi sistemi geri dönelim.
Her çay fabrikasına bir maliye memuru dikmek mümkün değildir.
Ancak üreticiyi yeniden kendi denetmeniniz haline getirebilirsiniz.
2026 sezonunda destekleme primi uygulamasını geri getirerek, “kazan-kazan” sistemine dönüş sağlanmalıdır.
Bu, hem devletin gelirini koruyacak hem de üreticinin emeğini hak ettiği şekilde değerlendirecektir.

Gerçek düşen rekolte değil, kayıt sistemidir.
Ve unutmayalım: Çayda kayıt dışılık, sadece devletin değil, üreticinin de geleceğini karartır.

Emin Kanbur / Çay Ziraatçısı