Derler ki: Kör, sağırla karşılaşmış, “Çok güzelsin” demiş. Ne sağır duymuş, ne kör görmüş. Maalesef, işte dünyanın hali budur.

Gazze’de çocuklar taşla, sopayla değil, bombayla tanışıyor. Daha süt kokusu burnundan gitmeden, barutun dumanı sarıyor ciğerlerini. Kadınlar ocak başında pilav değil, gözyaşı pişiriyor. Yaşlılar torunlarını gezdirecek park aramıyor, mezar yeri arıyor. Ama dünyanın gözü kör, kulağı sağır.

Körün bahanesi hazır:
“Ben görmüyorum ki, sorumluluğum yok.”
Sağırın bahanesi de ondan aşağı kalmaz:
“Ben duymuyorum ki, elimden bir şey gelmez.”

Eee, böyle olunca ortaya koca bir seyirci ordusu çıkıyor. Tribünde oturmuş, sahada yaşanan felaketi tezahürat niyetine seyreden bir dünya…

Hani bizim köyde bir Nasreddin Hoca hikâyesi anlatılırdı. Hoca’nın damı akıyormuş. Komşular demiş:
“Hocam, damı onar.”
Hoca demiş:
“Yağmur yağarken çıkamam, yağmur yağmadığında da zaten dam akmıyor ki.”

Dünya da aynen böyle yapıyor. Bombalar yağarken “çıkamam” diyor. Bomba yağmadığında da “zaten ortada bir şey yok” deyip uykuya dalıyor.

Bir bakıyorsun ekranlarda moda defilesi, şarkılar, diziler, futbol kavgaları…
Bir bakıyorsun sosyal medyada “hangi yemeği pişirdin, nereye tatile gittin” sohbetleri…
Arada bir dakika Gazze… Sonra hop, reklama bağlanıyor: “Yeni deterjanla kirler çıkar, dünya mis gibi kokar!”
Bu kadar kanın, gözyaşının kirini hangi deterjan çıkarır be kardeşim?

Ama işte, gözü görmeyen için manzara yok; kulağı duymayan için ses yok. Gören de gözünü kapatıyor, duyan da kulağını tıkıyor. Böylece herkes vicdanını yastığa koyup rahat rahat uyuyor.

Velhasıl, bu masaldaki körle sağır sadece bir fıkra değil. Dünyanın ta kendisi olmuş. Güzellik söyleniyor, kimse işitmiyor. Çirkinlik yaşanıyor, kimse görmüyor.

İslam dünyasından bir çıt yok; “Dünya beşten büyüktür” diye haykıran Türkiye’den başka da babayiğit çıkmıyor. Dünya kendi çalıyor, kendi oynuyor. Geriye kala kala, ölülerin sessizliği kalıyor.

Peki, ölülerin sessizliği mi ağır basacak, yoksa yaşayanların vicdanı mı uyanacak?

Ve ey dünya! Körlüğün ve sağırların perdeleri artık aralanacak; ne gözünü kapatabilecek, ne kulağını tıkayabileceksin. Gerçek, tıpkı güneş gibi yüzüne vuracak, saklayacak hiçbir yerin kalmayacak.