Mosso Sefo için 50 bin kişi konserde, Gazze için 50 kişi yürüyüşte olması bize ne söylüyor?
Bu coğrafyada yetişmiş bir insan olarak soruyorum:
Neden biz bu hâle geldik?
Dünyanın dört bir yanında, sokaklar Gazze için ağlarken; Hristiyan ülkelerinden Uzak Doğu’ya kadar milyonlarca insan zulme tepki gösterirken, bizim sokaklarımız da tuhaf bir suskunluk hakim.
Aynı şehirde, aynı gün, 50.000 gencin bir konsere akması tesadüf değil; ama Gazze için düzenlenen yürüyüşe katılanların sayısının 50 kişiyi aşmaması düşündürücü ve utandırıcı olsa gerek.
Konser elbette güzel. Gençlerin eğlenmeye ihtiyaçları var diyelim.
Büyük bir organizasyonu ayarlayıp on binleri bir araya getirmek bence takdir edilmeli.
Fakat mesele sadece eğlence değil; mesele önceliklerimiz ve vicdan ölçümüz .
Eğer bir topluluk binlerle gelebiliyor sa, aynı topluluk adalet, vicdan, insanlık için de toplana bilmeli.
Demokrasi ve vicdan yalnızca eğlence alanlarında değil, zalime karşı duruşta da dik durmayı yaşam şekli edilmelidir.
Duyarsızlık bir yetmezlik değil, bir seçimdir.
Gençlerimizin büyük bölümü sosyal medya, popüler kültür ve tüketim temelli bir gündemle yoğruluyor.
Tarihî ve ahlaki mirasımız, millî ve dini hassasiyetlerimiz konuşulurken sanki bir yerlerde kopukluğun olduğunu görüyorum.
Bu kopukluk “benlik” zayıflığından mı geliyor, yoksa sistematik bir dikkatsizlikten mi?
Belli ki her ikisi.
Bizi asıl kaygılandırması gereken şu: Eğer bir toplum, zulme sessiz kalmayı olağanlaştırırsa; adalet duygusu erozyona uğrarsa, yarın başka konularda da aynı duyarsızlıkla karşılaşmak kaçınılmaz olur.
Çanakkale ruhundan, birlikte olmaktan, inanç birliğinden söz ettiğimiz topraklarda yaşıyoruz.
Bu değerler sadece tarihî methiyeler değil; güncel vicdanımızı canlı tutan kaynaklardır.
Çözüm basit değildir ama imkânsız da değil.
Öncelikle sivil toplumun, eğitimin, dinî ve kültürel aktörlerin gençlikle daha etkin temas kurması gerekiyor.
Gençlere sadece tüketimi, eğlenceyi değil; empatiyi, eleştirel düşünmeyi ve sorumluluk almayı da öğretecek mekanizmalar oluşturmalıyız.
Medya ve eğitim, vicdanın eğitilmesinde merkezi role sahip.
Bunun yanında, toplum liderleri ve kanaat önderleri tutarlı, cesur ve açık mesajlar vermeli; gündemi vicdan ekseninde şekillendirmeli.
Sonuç olarak: Bugün konser alanlarında büyük rakamlar görmek mutluluk verici görünse de, ama aynı toplumun insanlık suçlarına karşı sessiz kalması kabul edilemez.
Bir toplumun ölçüsü sadece kaç kişinin eğlendiğin de değil, kaç kişinin zulme karşı ayağa kalktığında bellidir.
Gazze için dua edelim, mazlumun yanında durmak için adım atalım ve gençliğimizi yalnızca tüketen değil vicdanı olan fertler olarak yetiştirelim. Bu toprakların insanı, tarihinin gereğini unutmamalı.