Kaça bu eşek? Bin lira. Aldım gitti, ver elini helalleşelim. Birkaç kişi alıcının kulağına fısıldamış: Yahu görmüyor musun bu eşek topal. Onun için ucuza verdi.

"O eşek topal değil, tırnağının arasına taş kaçmış. Bu nedenle topal sanıp ucuza elden çıkarmaya bakıyor." Demiş alıcı. 
Eşeğini satana koşmuşlar:
"Yahu bu eşek topal değilmiş, tırnağına taş kaçmış! " 
Satıcı gülmüş: 
"Eşek topal olmasına topal da öyle sansınlar diye taşı tırnağına ben koydum." Demiş. 
Alıcıya koşmuşlar:
"Yahu bu eşek gerçekten topalmış. Taşı o koymuş. 
Seni de kandırdı parayı aldı. 
Alıcı dövünmeye başlamış:
"Vay namussuz vay! Eğer verdiğim para sahte olmasaydı, beni kazıklayacaktı."

Çağımız insanın ahlak yapısının özeti... 

Yalan söylediklerini biliyoruz. 
Yalan söylediklerini biliyorlar. 
Yalan söylediklerini bildiğimizi biliyorlar.
Yalan söylediklerini bildiğimizi bildiklerini biliyoruz. 
Ama hala yalan söylüyorlar. 

Günlük hayatımızın her alanında, insanın ahlaki yapısının karmaşıklığına dair bir hikayeyle karşılaşabiliriz. Bir eşeğin topal olup olmadığıyla başlayan, ardından yalanların ve aldatmanın labirentinde kaybolan bir öyküdür bu.

İki tarafın da kendi haklılığına inandığı bu hikayede, asıl sorunun güven ve dürüstlük olduğunu görürüz. Satıcı, eşeğin gerçekten topal olmadığını iddia ederken, alıcı da bunun aksini söyler. İkisi de kendi açılarından bakarak haklı olduklarını düşünürler. Ancak, gerçekten kimin haklı olduğunu sorguladığımızda, temelde birinin diğerini aldatmış olabileceği gerçeğiyle karşılaşırız.

Bu hikâye, çağımızın insanının ahlaki değerlerinin çelişkili doğasını yansıtıyor. İnsanlar yalan söylediklerini bilirler, ancak yine de devam ederler. Karşı tarafın bu yalanı anladığını da bilirler, ama yine de sürdürürler. Böylece bir tür kör döğüşüne dönüşen bir durum ortaya çıkar.

Peki, bu neden olur? Belki de insanlar, kendi çıkarlarına zarar verebilecek gerçeklerle yüzleşmek istemezler. Belki de güven ve dürüstlük gibi kavramlar, çağımızın hızlı ve rekabetçi dünyasında ikinci planda kalır. Ancak uzun vadede, bu tür davranışların toplumsal dokuyu zayıflattığını ve güvenin sarsıldığını görmemek mümkün değildir.

Bu hikâye, bize sadece bir eşeğin topal olup olmadığına dair bir tartışmanın ötesinde, insanın temel ahlaki değerlerini nasıl kaybettiğini ve gerçeğin gölgesinde nasıl dolaştığını hatırlatıyor. İnanç, dürüstlük ve saygı gibi değerlerin, toplumun sağlıklı işleyişi için ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.

Umuyorum ki bu yazı, günümüz insanının ahlaki yapısının derinliklerine bir bakış sunar.